29 Aralık 2008 Pazartesi
HEPİNİZE KOCAMAN SLM LAR
22 Aralık 2008 Pazartesi
12-13-14 Aralık 2008 MUTLULUKLAR...
Sevgili Kuzenlerim; Benden fotoğraf istemiştiniz. Elimdeki birkaç fotoyu gönderiyorum.Bir ay sitede yayınlayacağım. Daha sonra bu fotoları yan daki slaytlara ekleyeceğim.Hatta şimdiden bi kaç tanede oraya attım.(Bilginize) Sevgili kuzenlerim size Antepten haber vereyim. Dağları puslu, yolları buzlu, yemekleri tuzlu;) buralar bembeyaz. Arabamı bulamıyorum kara gömülmüş. Çocuklarda su çiçeği, grip soğuk algınlığı başını almış gidiyor. Eğitim-öğretimi hava şartlarına yenik düşürmemek için bütün gücümüzle çalışıyoruz. Allah herkese işlerinde kolaylıklar versin. Mahmut-Sevil ve Furkan Emre'ye hayır dualarınızı esirgemeyin. Allaha Emanet Olun. Ha birde şunu söyleyeyim. Dilek ablamın söylemini destekliyorum. Paramız yok yada sıkışığız diyen kuzenlerimiz haberleşelim...Sizler Bi tanesiniz... Allaha Emanet Olun.Muhabbetle...
21 Aralık 2008 Pazar
cancazlarım kuzenlerim herkese selam
20 Aralık 2008 Cumartesi
Oğlu şaşkın, cevapladı: ''o bir karga baba.'' Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu: ''Bu ne oğlum?''
Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı: ''Baba, o bir karga'' Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu: ''Bu ne?''
Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü: ''O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?''Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti: ''Baba bunu neden yapıyorsun? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?''
Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi.
''Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanıbaşımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu.23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim.Rahatsız olmakmı?Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu...
HİLAL ÖĞÜNÇ SEVGİLERİMLE.......
29 Kasım 2008 Cumartesi
Bir Kadını Mutlu Etmenin Yolları :)))
Çok zor degil.
Bir erkeğin, bir kadını mutlu edebilmesi için yalnızca şunlar olmak zorundadır:
01. bir dost
02. bir yoldaş
03. bir asık
04. bir ağabey
05. bir baba
06. bir usta
07. bir asçı
08. bir elektrikçi
09. bir marangoz
10. bir muslukçu
11. bir tamirci
12. bir dekoratör
13. bir stilist
16. bir psikolog
17. bir haşere yok edici
18. bir psikiyatrisi
19. bir şifacı
20. iyi bir dinleyici
21. bir organizatör
22. iyi bir baba
23. çok temiz
24. sempatik
25. atletik
26. sıcak
27. kibar
28. nazik
29. zeki
30. komik
31. yaratıcı
32. şefkatli
33. güçlü
34. anlayışlı
35. hoşgörülü
36. sağduyulu
37. hırslı
38. yetenekli
39. cesur
40. kararlı
41. doğru.…
...
11987. güvenilir
11988. tutkulu
Tabii, şunları da unutmadan:
13989. ona düzenli olarak iltifat etmek
13990. alışverişi sevmek
13991. dürüst olmak
13992. çok zengin olmak
13993. onu strese sokmamak
13994. baksa kızlara bakmamak
Ve aynı zamanda şunları da yapmalıdır:
17995. kendinden çok ona odaklanmak
17996. ona, özellikle kendisi için çok fazla zamanayırmak
17997. nereye gittiğine aldırmadan ona çok fazlayer sunmak
Şunlar da çok önemli:Asla unutulmayacaklar:
21998. doğum günleri
21999. yıldönümleri
22000. onun aldığı kararlar
Peki bir erkek nasıl mutlu edilir?
1. Karnını iyice doyurun
2. Tv`nin uzaktan kumandasını ve çayını verip rahat bırakın
24 Kasım 2008 Pazartesi
Öğretmenler Gününüz kutlu olsun
12 Kasım 2008 Çarşamba
Tüm zamanların en muhteşem 500 filmi...
1- Elbetteki birinci sırayı hiç tartışmasız bir şekilde BABA/The Godfather alıyor, başkası hiç düşünülemezdi zaten:) Baba ile ilgili söylenmiş birkaç söz:" Baba bir bağımlılıktır. Baba'yı izlemediyseniz asla gerçek bir erkek veya kadın olamazsınız." "Baba popüler kültürün içine işlemiştir, bir pizza reklamından bir çizgi filme kadar her yerde bir Baba alıntısına rastlayabilirsiniz"
2-Esaretin Bedeli/The Shawshank Redemption dendiğinde hala tüylerim diken diken olur. Bu film kadar izlerken zevk aldığım başka bir film hatırlamıyorum."Başrollerinde erkeklerin rol aldığı ağlak bir film çok rastlanılan bir şey değil, değil mi?"
3-Hepimizin mutlaka en az bir karesini izlediği zamanını gerçekten aşmış bir bilim-kurgu klasiği Geleceğe Dönüş/Back to the Future. Serisini de izlemek gerekir.
4-Büyük hesaplaşma/Heat. 100 yılın en iyi iki aktörü olarak gösterilen Al Pacino ve Robert De Niro'nun bu filmde karşılıklı oynamaları bile bu filmi izlemek için yeterli bir neden. Bir de sinema tarihinin en uzun ve en gerçekçi çatışma sahnesi yine bu filmde, daha ne olsun:)
5-Matrix nedir? Milyonlarca insan 10 yıldır bu soruyu soruyor kendine. Sinemaya teknik anlamda çağ atlatan bu film kimilerine göre içinde ince tasavvufi fikirler barındırıyor. Gerçekten bu fikre katılmamak mümkün değil.
6-Oldboy/İhtiyar Delikanlı bir çok ünlü yönetmenin bile favorisi. İntikam üzerine kurulu bu Güney Kore filmini izlerken insanlığınızdan utanabilirsiniz,dikkat! Filmin müziği ise ayrı bir şaheser.
7-Sil Baştan/Eternal Sunshine of the Spotless Mind. Listede bir aşk filmi mutlaka olmalıydı ancak böylesine anormal, bilinçaltına hükmeden başka bir aşk filmi görmediniz, iddia ediyorum.
8-Kuzuların Sessizliği/The Silence of the Lambs. Bu filmi listede görmediğinizde bazılarınız bana kızabilirdi, elbetteki bu filmde atlanılamaz. Filmin kötü adamı Dr. Hannibal Lecter hala sinema tarihinin en kötü adamı olarak gösteriliyor benden söylemesi.
9-Hayat Güzeldir/La vita e bella italyan yapımı bir film. Yahudi soykırımı üzerine bir çok film izlemiş olabilirsiniz hatta bunlardan gına gelmiş de olabilir. Ama o filmlerin hiç biri bu filmin kalitesini yakalayamadı. O zamanları anlatırken duygu sömürüsü yapmak yerine hayatla dalga geçmeyi tercih eden muazzam bir film.
10-Amelie, bir fransız yapımı olan bu film hayattaki küçük şeylerden nasıl mutlu olunabileceğini bize anlatıyor. Filmi izlemeye başladığınızda bir lunaparktan içeri girmiş gibi oluyorsunuz. Sanırım Üstün Dökmen hoca da kitaplarını yazarken bu filmden etkilenmiş:) Modern zamanda bir masal;benim için en iyi 5 film arasındadır.
7 Kasım 2008 Cuma
şiir severmisiniz
Babam aktı, taşdandı.
Annem kırmızı ve camdandı.
Babam sabırdı,sırdı.
Annem saydamdı, telaştı.
Kumaştı annem, makastı, ipti,iğneydi.
Paraydı babam, huzurdu,sessizlikti.
Mabeldi,Didoydu babam, meyve,sebze dolu sepetti.
Yemek kokusuydu annem, kekti,börekti.
Kahvaltıydı annem, çayın demiydi.
Akşam 8'di babam, haberdi,maçtı.
Gezmekti babam, parktı,salıncaktı.
Annem masaldı, sevgiydi,şefkatti.
Babam,güçtü kuvvetti,dayanaktı.
Annem hizmetti, banyoydu,taraktı
. Güzdü babam. Bahardı annem.
Buzdağıydı babam. Gülsarayıydı annem
. Bazen muzdu,kıymaydı babam.
Bazen köfteydi annem.
Ama hep sessizdi,uzaktı babam.
Sesti,yakındı annem.
Sonra öfkeydi babam, gidişti,bağırıştı.
Yanık yemek kokusuydu annem, gözyaşıydı.
Namazdı annem, uykuydu babam.
Uykuydu annem, kahvaltıydı babam.
Akşam 10'du, 11'di,12 idi babam.
Hışımdı annem. İkisi de öfkeydi, ateşti.
Siyahtı annem, griydi babam.
Çöldü annem, kıştı babam.
Kapıyı açan anahtar sesiydi babam.
Yapılmamış yemekti annem,
karanlıktı,komşuydu, gözümü ayıramadığım saatti,
okuduğum duaydı.
Hayaldim ben, alev alevdim.
Özlemdim,geçmişe, gülmeye,büyümeye.
Kaçıştım,saklanıştım.
Büyüdüm ben. Yargı oldum. Sorgu oldum.
Düşündüm ben.
Hoşgörü oldum. Saygı oldum.
Hem ak oldum, hem kırmızı.
Hem buzdağıyım, hem gülsarayı.
nihal güngörün şiiri.umarım beğenirsiniz.
6 Kasım 2008 Perşembe
Selam kuzenlerimiz...
1 Kasım 2008 Cumartesi
fransadaydım
Bir öğretmen maşı 103bin euro
devlet sağlık için hiçbir katkı payı almıyor
orda birçok türk dernekleri var
türklerin çoğunluğu tuncelili
okullarda 2 tane sömestir tatili var
günlük 12 saat çalışıyorlar
ve hiç tenefüs yok.
ancak 5. sınıf müfredatı dahi çok hafif.
genellikle zeka hafıza geliştirici oyunlarla zamanı dolduruyorlar.
buna karşılık 5.sınıf bir öğrenci kendi dilinden başka 2 dil biliyor.
okullarda papanın ve bakanlığın atadığı olmak üzere 2 tane müdür var.
okula başlama yaşı 3
3 yaşında ki çocuk 12 satte okulda kalırsa ne kadar mutlu olur siz düşünün artık
devlet çocuğunu özel okula yollamak isteyene prim veriyor.
çocukların büyük çoğunluğu parmak emiyor.
başını okşamak istediğimiz bir çocuk çığlık çığlığa kaçtı
sevgisizliğin boyutu düşündürücü
öğretmenler öğle arası dahi şaraplarını yudumluyorlar
tanıştığımız konyalı bir kebapçı bize mutsuzluğunu anlşattı inanın ağladım.
şu an az para ile çalışıyor olabilirsiniz yada kazandığınız size az geliyor olabilir yada ülkenizin herhangi birşeylerine içerliyor olabilirsiniz ne olursa olsun memleketimiz çok güzel geleneklerimiz çok güzel dinimiz mükemmel ve insanlığımız
çok iyi bir tecrübeydi benim için .
aile kavramı hemen hemen hiç yok devlet teşvik etmek için parayı kullanıyor. bir bayan öğretmen doğurduğu her çocuk için 2 yıl daha erken emekli oluyor. ayrıca doğum sonrası 3 yıl ücretli izin var.
mahmuta bilginlerden
mutlaka okuyun
Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.Bir tane yere düştü.Babaannem eğildi, aramaya başladı.Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu .Çocukluk iste, -Aman babaanne dedim. - Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi? Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. -Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi. - Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?' Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu. On dokuz yıl evveldi.Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi.
Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun' diyordu. Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde' İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu. İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur.'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.' Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir. . Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler. Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır. Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve; -Şu andan itibaren der, -Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. -Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak... *Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
*Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım. Bir mıh bir nalı kurtarır. Bir nal bir atı, bir at bir komutanı, Bir komutan bir orduyu, Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu.. Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır. Sanırım ' forward ' edilmesi gereken bir mesaj varsa o da budur...
30 Ekim 2008 Perşembe
Geleceğin spor yazarları yarışması
http://www.jaglersport.com/yy_yazarlar.php?pg=3
29 Ekim 2008 Çarşamba
Anlamak yok küçüğüm, anlar gibi olmak var, Akıl için son tavır saçlarını yolmak var...
MÜCERRED ÇOCUK yahya kurtkaya
kelâmın kalbine doğru bir söz yolculuğu yapmak/yapabilmek adına olan işbu yazı, aslında kelâmın ‘kalbinden doğru’ bir göçüşün hikâyet’ine, köpüğün kıyıya dokunup çekilmesi nev’inden, dokunup geçecektir. dokunup-geçecektir; zirâ ‘dokunup-kalmak’ daha yüce bir vâzifenin sırtlanması demek olup, bu sıklet bu yükü çekmez. mücerred için lügatler, en basit mânâda ‘soyut’ karşılığını veriyorlar. fikrimizi, soyut’un ne olduğuna yönelttiğimizde de karşımıza: ‘varlığı, duyularla algılanamayan’ şeklinde bir terkip zuhur ediyor. şimdi de ‘duyu’ yönelip, kelâma yorgunluk eklemek değil yazının murâdı. yazının murâdı, varlığın duyularla algılanamayan yanında, ‘bizim ve çocuğun’ ne aradığımızı izâh edebilmek.insanın kemikleri, insan yaşlandıkça, sertleşirmiş. ve bir çocuğun kırılan koluyla yaşlı bir insanın kırılan kolunun kaynaması arasında fark bulunurmuş. zaten bildiğiniz bir şeyi nota alarak, bunu şuraya bağlamak istiyorum: acaba, bu ‘kırılıp da kaynama’ işi, az evvel kullandığımız ‘mücerred’ kavramı için de geçerli mi? bunun için, varlığı duyular haricinde algılayan bir organ’a ihtiyacımız var herhalde. kalp gibi, zihin gibi… o zaman, bir çocuğun kırılan kalbinin ‘kaynama süresi’ ile yaşlı bir insanın kırılan kalbinin kaynama süresi arasındaki fark, kol ile aynı mıdır? buna farklı cevaplar takdim etmek mümkündür gibi. tıp ilminin vereceği bir cevaptan ziyâde, hayatın ta kendisinden bir cevap beklemek daha mâkul. fakat, insanların yaşlandıkça çocuklaştığı gibi bir kanı vardır halk içinde. ne bileyim, daha bir duygusallaşır misâlen. bu vechile, bu olgu da, yaşlılarda daha geç ‘kaynama’nın olabileceğine bir işaret olabilir. özellikle ‘kapital’ denen ‘şey’in hayatımıza ‘burnunu sokmasıyla’ ya da hayatlarımızı ona ‘endeksli’ hâle getirdiğimizden bu yana, aslında hayatımızdan bir başka şeyi de yavaş yavaş çıkarmış oluyoruz. negatif bir dengeleme cihetine gidiyoruz. hâl bu ki, ne alıp ne verdiğini, ne ile neyi takas ettiğini bilmeden yapılan bir ticaretin ‘kâr’ getirmesi/getirecek olması tamamen bir tesadüftür/mukayyettir/muvakkattır. demem o ki, bu ‘kapital’, hayatımızdan ‘mücerred’ kavramını söküp atmak üzeredir. zihni ‘kapitale’ göre hareket eden biri için soyut şey’lerin; yâni duyularla izâhı mümkün olmayan eşya’nın önemi azalma eğilimindedir. her şeyi kapital’in bir öğesi olarak düşünme şeklinde işleyen bir zihin verir insana. hayatına girecek olan ne ise, ‘dokunulurluğu’ olması gerekmektedir. ölçülebilmeli, tartılabilmeli, hesaplanabilir olmalı, getirisi götürüsü bilinmeli… kapital, insana evhamlı bir zihin verir. öyle bir evham ki, kırkar kilidi olan kırk kapının ardında gizli de olsa ‘kapital’, insanın aklı her dâim onda olacaktır ve yârine, yârenine dahi ‘şüpheli’ yaftasıyla bakabilecek raddede ruhi ‘kırılma’lar yaşayacaktır.oysa çocuk, başkadır/bambaşkadır. çocuk için sonsuz, mücerred bir alan vardır. çocuğun konuşmasından bir şiir çıkar. çocuğun oynamasından bir masal çıkar. çocuğun zihninden allah’a teslim olmuş bir ‘adam’ çıkar. işte bu yönleriyle çocuk, mücerredin müşahhas bir emsalini teşkil eder.çocuk şöyle der: “eveleme develeme; deve kuşu, tepeleme. çenki çember, miski amber, tazî, tûzî, hocanın kızı. ne vakit gelir? yazın gelir, yazılalım, büzülelim, bir tahtaya dizilelim, encik boncuk a çocuk!” oysa insanın bu tür lâkırtılarla iştigal edecek vakti yoktur. kapital’e köle olmuş insan, söz’den uzak kalmıştır zirâ. sözden uzak kalınca, aslında ‘varlık’tan da uzak düşmüştür. en acısı şiir’den de uzak düşmüştür.varlığın ötesinde bir varlığın olduğunu, varlığımızın ‘etin-kemiğin’ ötesinde olduğunu ne güzel unutuyoruz. bize vaadedilen bahçe’nin bütün ölçülerin dışında olduğunu unutmayı ne güzel yapıyoruz değil mi? allah’tan gelecek ecirlerin hadsiz-hesapsız olduğunu bilmek varken, onlara bile rakamlar-adetler veriyoruz. kapital’in hayatımıza koyduğu rakamları, allah’ın ‘zenginliği’ne de koyabileceği gibi bir düşünceyle hareket ediyoruz. oysa Allah, ‘siz hesap edemezsiniz’ diyor bize. onun, bir çocuğun gözünden düşen damlaya karşılık verebilecek olduklarını biz hesap edemeyiz. biz hesap edemeyiz, bir tebessümün dahi ecrini!
Kuzeninizden Not2: Dayanamadım. Çocuk olmak ve kapitale köle olmadan yaşamak, çocuk gibi yaşamak ve üç günlük dünya dün GEÇTİ, bugün GEÇMEKTE, yarın VAR MI?...Sizleri çok seviyorum.Sükunetle seviyorum. Hepinizi ayrı ayrı seven kuzeniniz...
20 Ekim 2008 Pazartesi
Can Dündar'dan anlamlı bir yazı...
SORUSUNU NASIL YANITLADI?
Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki. ..
'Hayattan ne öğrendiniz?'
Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.
Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
************ ********* ********* ********* ********* ********* ********* ****
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm,
korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm,
korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin
güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. .
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması
gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu
öğrendim.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki
bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla
öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.. .
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli
olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek
olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet
kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.
17 Ekim 2008 Cuma
Yeni bir eklenti...
Ayrıca yazılarınıza başlık ekledikten sonra yayınlayınız("Yeni bir eklenti" gibi). Sitenin düzenli ve kolay tıklanabilir olması açısından önemli bir nokta, lütfen dikkat ediniz.
15 Ekim 2008 Çarşamba
13 Ekim 2008 Pazartesi
Bu Totem Tantra size 'iyi şans' için gönderildi. Dünyayı 10 kez dolaştı.YAŞAM İÇİN ÖNERİLER Kepekli pirinçten çok ye. İnsanlara beklediklerinden daha çok şey ver ve bunu zevk alarak yap. En sevdiğin şiiri ezberle. Dinlediğin her şeye inanma, sahip olduğun her şeyi harcama ve istediğin kadar uyuma. 'Seni seviyorum' dediğinde, cidden söyle. Üzgünüm dediğinde, o kişinin gözlerinin içine bak. Evlenmeden önce en az 6 ay nişanlı kal. İlk bakışta aşka inan. Başkalarının düşleriyle asla alay etme. Tutkuyla ve derinden sev. Sonradan yara alabilirsin belki, ama hayatı komple yaşamanın tek yolu budur. Anlaşmazlık durumlarında, dürüst ol. Kimseyi kırma, hakaret etme. İnsanları akrabalarına göre yargılama. Yavaş konuş, ama hızlı düşün. Biri sana, yanıt vermek istemediğin bir soru yöneltirse, gülümse ve en büyük aşkın ve en büyük başarıların daha büyük riskleri olduğunu hatırla. Anneni ara. Biri hapşırdığında 'çok yaşa' de. Kaybettiğinde, ders al. 3 'S'yi unutma: Kendine Saygı; başkalarına Saygı; herşeyde Sorumluluk. Küçük bir anlaşmazlığın büyük bir arkadaşlığı bozmasına izin verme. Hata yaptığını farkettiğinde, onu hemen düzelt. Telefona cevap verirken gülümse.Seni arayan kişi bunu sesinden anlayacaktır. Konuşmaktan, sohbetten hoşlanan bir kadın/erkekle evlen. Yaşlandığınızda, konuşma yeteneğiniz her şeyden daha önemli olacak. Biraz yalnız kal. Değişikliklere kucak aç, ama değerlerini yitirme. Suskunluğun, bazen, en iyi yanıt olduğunu unutma. Daha çok kitap oku, daha az televizyon seyret. İyi ve saygın bir hayat sür. İleride, yaşlandığında ve geçmişi hatırladığında, bir kez daha nasıl zevk aldığını göreceksin. Allah`a güven ama arabanı kilitle. (Deveni bağla sonra tevekkül et). Evde sevgi dolu bir atmosfer önemlidir.Huzurlu ve uyumlu bir ortam yaratmak için elinden geleni yap. Sevdiklerinle anlaşmazlığa düştüğünde, o anki duruma önem ver. Geçmişte çok yaşama. Satırlar arasını oku. Bildiklerini paylaş. Ölümsüzlüğü elde etmenin bir yoludur. Gezegenimize karşı nazik ol. Dua et. Duada, ölçülemeyecek bir güç saklıdır.· Sana sevgi gösterisinde bulunan birini engelleme. Başkalarının işine burnunu sokma. Onu öperken gözlerini kapatmayan bir kadın/erkeğe güvenme. Yılda bir kez hiç gitmediğin bir yere git. Çok para kazanıyorsan eğer, hayattayken, başkalarına yardım et. Bu, Şansın sana verebileceği en büyük tatmindir. Unutma, istediklerini elde edememek, bazen büyük bir şanstır. Bütün kuralları öğren, sonra bazılarına uyma. İki insan arasındaki aşkın birbirine duydukları gereksinimden daha büyük olduğu ilişkinin, en iyi ilişki olduğunu unutma. Başarını, onu elde etmek için vazgeçmek zorunda kaldığın şeylere bağlantılı olarak değerlendir.
7 Ekim 2008 Salı
uzun zamandır öyle bir koşuşturma içindeyimkı sitemızle ilgili gelişmelerden habersizim. fethiye dalamn hattında yoğunluk beni oldukça yoruyor. günümüz başlıyormu ne zaman para yollayacaz pek internete giremıyorum bana hiç deılse sms ıle haber verırsenız mutlu olurum(Z)
12-13 aralıkta düğünümüz var bu arada:)
Bir dünya düşlüyorum. Tüm gerçekliği çocuklar…
Boyu bir 1.20 , hayali ,inancı,sevgisi metreler olan, insanların dünyası.
Orada dostluklar var………
Adına arkadaşlık denen, küslüklerin anlık sürdüğü.
Orada kıskançlık var
Arkadaşına alınan kot cekete imrenmekten öteye gitmeyen. Onun olmasaydı diye değil,keşke benim de olsaydı diye içten geçirilen
Orada oyun var
Her yerde, her şeyle, her an, her türlü yapılan eğlenmenin adına oyun dendiği.
Orada pişmanlıklar var
Hiç anlaşılmayacakmış gibi çocuk saflığı ile tamamen inanarak söylediği küçük yalanlarına sonradan duyduğu pişmanlıklar.
Orada her gün ailesinden daha çok gördüğü öğretmenine katıksız inanış var.
Orada hayaller var.
Adım adım gelişen, değişen. Ama önce öğretmen olma hayali …………
Orada ana baba sevgisi var.
Beni koruyun, sevin, sadece çok sevin benimle ilgilenin dercesine yaşanan bir sevgi
Orada yaşadığı yaşayacağı hayatı anlama çabası var.
Bugün yaptığı iyiliğin yarın unutulduğu ama yine de iyilik yapmanın esas olduğu, kurmak için çok uğraştığı şeylerin bir anda yerle bir olduğu ama kurmanın esas olduğu ,çatışmalarla dolu şu dünyada esas olanın ‘çatışmadan’ huzurlu yaşamak olduğu bir hayatı anlama çabası
Orada hep öğrenilecek bir şeylerin daha olduğu bir dünya. İşte ben bu dünyada yaşıyorum ben bu zorluklarla güzelliklerin aynı anda yaşandığı dünyada yaşıyorum.
Ben orada yaşamayı onlar büyürken, yaşlanmayı seviyorum . Buna senin işin diyorlar.
Hayır, bu benim dünyam
Ben öğretmenim
DİLEK BİLGİN
AYŞEKÜFLÜ İLKÖĞRETİM OKULU
SINIF ÖĞRETMENİ
2 Ekim 2008 Perşembe
Hayırlı bayramlar...

Not: Muhterem abi almış olduğunuz gmail hesabına girip, kuzenlerim.biz'den gelen maili açıp içindeki linki tıkladıkdan sonra artık siz de sitede paylaşımda bulunabilirsiniz. Yazar olarak sizi de siteye ekledim. Dilek abla sen de almış olduğun gmail hesabını bana bir şekilde bildir seni de ekleyeyim yazar olarak. Eklendikten sonra blog oluşturmana gerek yok. Giriş yaptıktan sonra sitenin sağ üst köşesinde yer alan "yeni gönderi" kısmına tıklayıp paylaşımda bulunabilirsiniz.

27 Eylül 2008 Cumartesi
Kadir Geceniz Mübarek Olsun ve...
Not: alıntıdır, ben çok beğendim o yüzden paylaşmak istedim...
25 Eylül 2008 Perşembe
ARDIMA BAKIP GÜLÜMSÜYORUM
Elimde kocaman bir üzüm salkımı var,
Hayal meyal hatırlıyorum bu resmi,
O zaman galiba iki yaşındaydım...
Üç yaşındayken öğrendiğim o günlerde "r" leri "y" olan
Bir tekerleme hala dolanır dilime;
"Şu kayşıki dağlay
İçin için ağlay
Annesi ölmüş
onun için ağlay"
Çayı gördüğümde dört yaşındaydım,
Uzun uzun baktığımı hatırlıyorum,
Sanki hayatımın böyle akıp gideceğini biliyormuş gibi...
Beş yaşındaydım , büyük ağaçlar , bağlar vardı
Evimizin (dedemin) bahçesinde...
Altı yaşındaydım , penisilin , ispirto kokusu,
Nane limon ve annemi tanımayışım...
Yedi yaşındaydım , komşumuzun kızıyla (Fatoş'la)
Saç başa kavga edip parmaklarımızın arasında
Birbirimizin saçları kaldığında...
Sekiz yaşındaydım ve bana hiç telefon gelmedi,
Çünkü telefonumuz yoktu...
Dokuz yaşındaydım kayboldum , kuyusunu arayan
Bir misket gibi dolanıp durdum sokaklarda...
On yaşındaydım , Bir oyuncak bebeğim oldu.Keloğlandı adı,
Cuma pazarından yirmi bin liraya alınan ve beş lirası
Verilmeyen bir bebeğim...
On bir yaşındaydım.Omzuma kadar karlara gömülüp,
Kardan kız olup , kış boyunca iğna vurulduğumda...
On iki yaşındaydım İmam Hatip'le tanıştığımda,
Kendimi bulmaya başladığımda...
On üç yaşındaydım üç zayıflı bir karne getirdiğimde,
Babamın " Senden bunu beklemezdim " dediğinde...
On dört yaşındaydım , çocukluğum usulca kayıyordu
Avuçlarımın arasından...
On beş yaşındaydım , Liseli olmayı birşey zannettiğimde
Ve öyle olmadığını anladığımda...
On altı yaşındaydım , İmam Hatip Lisesi'nde
" Örnek öğrenci " seçildiğimde,
Okulun önünde , Müdürün (Halil Gençoğlu) yanında
Kıpkırmızı olduğumda...
On yedi yaşındaydım , gemisini kıyılardan kaçıran
Bir kaptan gibiydim...
On sekiz yaşındaydım , susuz bir çeşmenin
İçin için ağladığını gördüm...
On dokuz yaşındaydım , okuduğum bir kitap,
Çoğaltılmış bin yıl yapmıştı o seneyi...
Yirmi yaşımın son günündeyim,
ARDIMA BAKIP GÜLÜMSÜYORUM...
"Kuzenlerim , bu benim kendime ait ilk şirim okuduğum bir şiirden esinlenerek yazmıştım.Benim için çok şey anlam ifade ediyo sizlerlede paylaşmak istedim.İlk olarakta Bidenem'e (abime) okumuştum.Bidenem , birde en çok hatırladığım dedemin hikayeleri , ve seni hatırlatan şu dizeler"Şu tepe karlı tepe yaylalar
Oy yaylalar yaylalar yaylalar" birde " Akşamlar " iyiki varsın Bidenem.
Herkese şimdiden Hayırlı Bayramlar...
17 Eylül 2008 Çarşamba
Önemli Bir Duyuru
10 Eylül 2008 Çarşamba
KENDİNİ YENMENİN YOLU
Sevgili kuzenler; "kuzen" kelimesine ne kadar antipatim olsada bunu sizler sayesinde sevdim.Benim beynimde kuzenin kelime manası yok.kuzen = sizler.Bu yazıyı Genç Beyin Dergisi'nin 76. sayısından aldım.Sizlerle paylaşmak istedim.Genç Beyin'i herkese tavsiye ediyorum.Bulunduğunuz yerde bulamıyorsanız -ki çoğu gazete bayilerinde var- sizlere temin edebilirim.HAYIRLI RAMAZANLAR....nerde paralar :))
31 Ağustos 2008 Pazar
Sitemize katkıda bulunmak isteyen kuzenlerimin dikkatine!
Gmail hesabı almak için www.gmail.com adresine gittikten sonra sağ alt köşedeki "kaydolun" butonuna tıklayıp kendinize kolaylıkla bir gmail hesabı açabilirsiniz. Sonrasında yapmanız gereken iş ise almış olduğunuz bu gmail hesabını kuzenlerim.biz@gmail.com hesabına bildirmeniz. Bu e-posta hesabına isterseniz bir boş mesaj da atabilirsiniz. Ben almış olduğunuz gmail hesablarına davetiye göndericem, siz de e-postanıza gelen davetiyeye tıklayarak hesablarınız aktif hale getireceksiniz. Bundan sonra siteye girip sağ üst köşede bulunan "giriş yapın" butonuna tıklayıp gmail kullanıcı adı ve şifrenizle siteye "yazar" sıfatıyla dahil olabilirsiniz. Paylaşımlarınızı göndermek istediğinizde giriş yaptıktan sonra yine sağ üst köşede bulunan "yeni gönderi" butonuna tıklayarak kolaylıkla paylaşımlarınızı yayınlayabilirsiniz. Bu kısmın kullanımı oldukça kolaydır, giriş yaptığınızda bunu siz de farkedeceksiniz.
Yazının bu kadar uzun sürmesi gözünüzü korkutmasın, daha iyi anlaşılabilmesi için en ince ayrıntısına kadar anlatmaya çalıştım. Benim zeki kuzenlerim (özellikle küreleri olanlar:)) bu işi hemen çözer.
Bunların dışında siteye gönderilmiş herhangi bir yazı, resim v.b. paylaşıma yorum yapmak istediğinizde giriş yapmanız gerekmemektedir. Yazıların altında bulunan yorum kısmına tıkladığınızda "yorumunuzu bırakın" yazan kısma yorumunuzu yazıp yayınlayabilirsiniz.
Eveet, artık top sizde kuzenlerim. Paylaşımlarınızı dört gözle bekliyoruz...
23 Ağustos 2008 Cumartesi
ARKADAŞIZ,DOSTUZ,KARDEŞİZ,KUZENİZ...Sevgilerle

Canım Kuzenlerim sizin hepinizin vazgeçilmez bir atom yapısı var...Sizleri çok seviyorum. Aşağıya birkaç söz yazdım. Bu sözler mesaj içerikli değildir. Sadece sözler anlamlı geldiği için gönderiyorum. Hayat her zaman iyilikler güzellikler getirsin...
*İnsanın söyleyecek çok şeyi olduğu halde söylememeyi bilmesi, olgunluğunun başlangıcıdır.
*Felaketin bir iyiliği varsa, gerçek dostlarımızı tanıtmasıdır.
*Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk sanır.
*Sevgi her zaman karşılık görür; kin de...
19 Ağustos 2008 Salı
Mahmut Kaplan foto
Ekşisözlükten "kuzen" tanımları
2.disi olanlarina kuzin denir...
3.bunlar başka bi tür insandır. abi abla anne baba bi yana kuzenler herşeydir. onlarla herşey paylaşılır. onlar özlenir herşeyden çok. onlarla acaip iyi vakit geçirilir, acaip ağlanır, acaip küfredilir. bazen teyze oglu demezsin gömersin bi tane gıkı çıkmaz...
4.çok kuzen çok keyif de denebilir...
5.muhtesem bir olgudur. kuzen camiasi denen toplulukla daglari delmek, denizleri yarmak mümkündür. her eve lazimdir.
6.kuzen esittir kardes 'tir. kardesi olmayanlar icin bu durum daha nettir.
7.komşu olmanız ve iyi anlaşmanız halinde en yakın dostunuz gibi olurlar ki süper bir şeydir. özellikle sizden 2-3 yaş büyüklerse...
8.evlendiginde yaninda olasamasaniz da, kitalar otesinden aradiginizda saatlerce konferans usulu geyik yapabilinecek..alinmayacak, kirilmayacak; atsan atilmayacak, satsan satilmayacak..kardes yarisi,,her daim dost olabilecekler...
9.her acılı gününüzde boynuna rahatlıkla sarıldığınız, her mutlu anınızda coşkuyla kucaklaştığınız, zaman zaman kardeşlik duygusunu aşan duygularla sığındığınız yaşam kaynağı akrabalardır.
kardeşinizle en şiddetli tartışmaları, en kırıcı kavgaları yaşayabilirsiniz, belki ardından barışabilirsiniz de; ama bir kuzen hiçbir zaman sizinle çatışmaya girmez, giremez. en fazla, bilmeden, istemeden kalbinizi kırar, o kadar.
“iyi ki varlar!” dediğiniz güzel insanlar topluluğudur.
belki de en önemlisi; annenizi, babanızı ve kardeşlerinizi daha fazla sevmenizi, çekirdek ailenize daha fazla bağlanmanıza neden olan doğal varoluş halleridir.
10.akla ilk olarak "kuzen leri ile kuzen balki"yi getirten kavramdır.
11.özetle, satabildiğin arkadaştır...sen kuzenini satarsın, kuzenin seni satar, sonunda bayram sabahı ananne evinde beraber baklava yersin, geyik yaparsın...süper bir rahatlık ve doğallıktır...
12.eğer uzağınızdalarsa en çok özlediklerinizdir onlar. o uzaklardan yanınıza geldiklerindeyse sizi dünyanın en mutlu insanı yaparlar. kardeş, abi, abladan farksızlardır. bebekliğinizden, çocukluğunuzdan itibaren her şeyinizi bilenlerdir. ayrıca hayat boyu yanınızda olacaklarını bilmekte harikadır. iyi ki varlar!
13.kardeşle arkadaş arası güzel bir oluşumdur. ensesine vurup ekmeğini alma hakkın vardır, buna karşın o sana "noluuoo" demez falan. güzel birşeydir...
Daha fazlası için ekşisözlük'e girip kuzen yazabilirsiniz:)http://sozluk.sourtimes.org/